Yaşamın hemen her köşesinde karşılaştığımız eril hegemonyanın, kadınları eğlence sektöründen siyasi arenaya değin nerede konumlandırdığı ve kadınları baskılamak amacıyla tasarlanmış cam tavanların fosilleşen ataerkil sistem tarafından hangi biçimlerde muhafaza edilmeye çalışıldığı aşikar. Bu apaçık durumu daha küçük ölçeğe indirgeyerek alanımız olan fotoğrafçılık sektöründeki kadın temsiliyetini incelemeden önce, 21. yüzyılda olmamıza rağmen bu durumlara maruz kalınmasının üzüntüsünü ve utancını paylaşıyoruz. Birçok alanda olduğu gibi fotoğraf sanatında da sindirilmiş, estetik kaygılarla yalnızca fotoğrafın öznesi olmaya mahkum edilmiş kadınların; hikayelerini eril filtreden geçirmek zorunda kalmadan merceğine yansıtma yolunda attıkları güçlü adımları incelerken sektördeki çarpıcı eşitsizlikle bir kez daha yüzleşiyoruz. Düşük istihdam, dengesiz maaş oranları, maruz kalınan çeşitli baskı ve taciz… Erkekler ile eşit haklara sahip olmak bir yana, kadınların sektörde yalnızca var oluşları bile başlı başına bir mücadele içeriyor.
Euronews’ in 2021 tarihli araştırmasına göre Dünya çapında fotoğrafçılık eğitimi alan ve bu alanda kendini geliştiren öğrencilerin çoğunluğu kadınlardan oluşsa da, profesyonel fotoğrafçılar arasında bu oranı incelediğimizde sadece %15 olduğunu görüyoruz. Ulusal gazetecilik ve fotoğrafçılık şirketlerinin yanı sıra Nikon, Canon ve Fujifilm gibi sektörü domine eden dev firmalar günümüzde hala erkeklere oranla çok daha az sayıda kadına istihdam sağlıyor. Maaşlar arasındaki farkı incelediğimizde ise sonuçlar kadınların erkek meslektaşlarından yaklaşık %40 daha az ücret aldığı yönünde. Bunca materyal eşitsizliğinin üzerine, kadın fotoğrafçılar büyük bir psikolojik savaşın da içerisinde yer alıyor. Toplumsal normlar dolayısıyla kadın fotoğrafçıların teknik bilgileri ve yeterlilikleri, eril meslektaşlarının aksine birçok soru ve eleştiriye maruz kalmalarına sebep oluyor. Kendi fotoğrafçılık serüveninde yaşadığı zorluklar hakkında Diana Blok şu yorumu yapıyor:
“Eğer fotoğrafçılar gerçek güzelliğin ve değişimin elçileri olacaklarsa, her birinin içindeki cinsiyet rollerinde daha büyük bir merhamet ve içsel denge olmalı’’.
İstatistiklerde geçmişe nazaran yüzümüzü güldürecek gelişmeler bulunsa da, cinsiyet eşitliğinden bahsedebilmek için önümüzde katedilecek hayli uzun bir yol var. Kadınlarımıza neyi nasıl yapması gerektiğini söyleyen her türlü patriarkal sese her geçen gün daha da gür çıkan çığlığımızla cevap veriyor; BÜFOK olarak bir kez daha kadınlarımızın Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyor, okuyucularımızı tüm baskılara rağmen var olabilmiş 8 muhteşem kadın fotoğrafçıyı tanımaya davet ediyoruz.
1. Barbara Kruger
New Jersey, ABD’de doğan sanatçının, kendine has, açık ve keskin bir dil kullanarak derlediği çeşitli görsellerin üzerine yazılı mesajlar yerleştirmesiyle öne çıkan bir tarzı bulunuyor. Yaşadığı çeşitli maddi zorluklar sonrasında kendi ayakları üzerinde durarak edindiği mesleğinde büyük başarı kazanmasının arkasında, sanatçının mesajlarını insanlara direkt olarak ulaştırabilmesi yatıyor. Kruger, eserlerinde iktidar, kapitalizm, kimlik ve toplumsal cinsiyet meseleleri üzerine söylemler üretiyor ve sanatı aracılığıyla bu konularda farkındalık oluşturmayı amaçlıyor. Aktivizmin sanatla birleştirilebileceğini çarpıcı örneklerle kanıtlayan Kruger’ın çalışmalarında işlediği konuların günümüzde de gündemde olması, eserlerinin zaman sınırlarını aşan çalışmalar olduğuna işaret ediyor.
2. Letizia Battaglia
New York Times’ın Dünyadaki En Çok İlham Veren 11 Kadın listesinde olan İtalyan fotomuhabir Letizia Battaglia, 1970’lerde ve 1980’lerde Sicilya’da, Palermo’nun ara sokaklarında çektiği, mafyanın vahşi iç savaşını ve sivil halka saldırısını belgeleyen siyah- beyaz, 600 bin adet fotoğrafıyla tanınıyor. Yaşadığı dönemdeki dehşet ortamının başlıca sebebi olan mafyaya meydan okumuş ve defalarca ölüm tehdidi almış olan Battaglia, bazen günde 4-5 farklı cinayete tanık oluyordu. Sivil halkın sabah evden çıkarken akşam geri dönüp dönemeyeceğinden dahi emin olamadığı bu kaotik ortamda Battaglia, mafyayı fotoğraf makinesiyle alt edebileceğine inanıyor ve çok sevdiği Palermo sokaklarını özgürlüğüne geri döndürme tutkusuna sıkı sıkıya bağlanıyordu. Cesur ve onurlu duruşuyla tüm sanatçılara örnek olan Battaglia, “Bu (kamera) elimdeyken dünyayı alt edebilirim diye düşündüm.” diyordu.
3. Vivian Maier
Ölümünden sonra fotoğraflarının negatif filmlerinin bir müzayedede satın alınmasıyla keşfedilmiş olan Vivian Maier, ömrü boyunca dadılık gibi mesleklerde çalışmış ve hayatını yokluk içinde sürdürmüş bir sanatçıydı. Yanında daima fotoğraf makinesini bulunduran Maier’ın fotoğraflarının neredeyse hepsini Chicago’da çekilmiş eski sokak fotoğrafları oluşturuyor. Sanatçının yaşarken keşfedilmemiş olmasına rağmen fotoğraf çekme tutkusunu kaybetmemiş ve günümüzde sokak fotoğrafçılığı denince aklımıza gelen ilk isimlerden biri olması, sanatını herhangi bir çıkar gözetmeden icra eden herkese ilham veriyor. Kendisi hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz “Finding Vivian Maier” belgeselini seyretmenizi öneririz.
4. Shadi Ghadirian
1974’te İran’ın Tahran kentinde dünyaya gelen Shadi Ghadirian’ın fotoğraflarında; sansür, din kavramının kadının üzerinde yarattığı baskı ve modern dünyada kadın olarak var olma çabası gibi temalar, sıklıkla İran’daki örnekler üzerinden anlatılmış olarak karşımıza çıkıyor. Ciddi konuları dünyaya aktarırken sık sık mizahi/ironik bir anlatım benimsemesi Ghadirian’ın eserlerini özel kılıyor ve yarattığı kendine has tarzı ile akıllarımıza kazınıyor. İran’ın baskı rejimi altında nefes almaya çalışan kadınların modern dünyada verdikleri mücadeleleri kadrajına çarpıcı bir dil ile alıyor.
5. Julia Margaret Cameron
19. yüzyıl İngiltere’sinde portre fotoğrafçılığında öncü bir figür olan Cameron, özgün bir tarz geliştirerek Ellen Terry, Charles Darwin, Julia Jackson, John Herschel gibi toplumun en üst kesimlerinden isimlerin portrelerini çekti. Fotoğrafçılık dünyasına ismini kendisinin verdiği soft focus tekniğini kazandırdı. Bu teknik ile çektiği flu, odağı ve ışığı yetersiz portrelerde insanların ruhsal dünyasının yansımalarını aradı. Tekniğindeki ustalığın yanı sıra Cameron, yaşadığı dönemde fotoğrafçılık gibi erkek egemen bir alanda kadınları yeteneklerini göstermeleri için teşvik eden çalışmalarda bulundu. Cameron’ın başarısının, cesaretinin ve özgünlüğünün günümüzde özellikle kadın sanatçılara ilham olmaya devam etmesi göz önüne alındığında; sanatçının kadınların sanat dünyasındaki yerini güçlendirmeyi hedefleyen tavrının başarıya ulaştığını rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
6. Semiha Es
‘’ Yarım yüzyıl fotoğraf makinesini elimden hiç düşürmedim.’’
Türkiye basının ilk profesyonel gezi ve savaş fotoğrafçısı olan Semiha Es, hayatı boyunca sıradanlığın ötesinin peşinde koştu ve döneminin zorlu koşullarına meydan okudu. Eşi ile birlikte savaş bölgelerine giden Es, Kore ve Vietnam Savaşları’nı, Hollywood yıldızlarını ve Afrika yerlilerini fotoğrafladı. Cesareti, özverisi ve başarısı sayesinde Türkiye Fotoğraf Sanatçıları Onur Ödülü’nü kazandı ve İstanbul Kadın Müzesi’nde kendisine özel bir sergiye ev sahipliği yaptı. Hayatı boyunca karşılaştığı pek çok zorluğa rağmen yılmadı ve Türkiye’nin ilk kadın savaş fotoğrafçısı olarak adını tarihe yazdırdı. Sanatçı bugün, cesaretiyle bizlere ilham kaynağı olmayı sürdürüyor ve sanatsal bakışıyla zihnimizde kalıcı izler bırakmaya devam ediyor.
7. Maryam Şahinyan
Maryam Şahinyan, 20. yüzyılın en önemli, Modern Türkiye’nin ise ilk kadın fotoğrafçılarından biri olarak öne çıkıyor. 1911 yılında İstanbul’da doğan Şahinyan, 1930’larda fotoğrafçılığa başlıyor ve 60 yıl boyunca Galatasaray’daki stüdyosunda sanatını icra etmeyi sürdürüyor. Fotoğraflarında genellikle kadın ve çocuklara yer veren Şahinyan’ın özellikle İstanbul’da çektiği siyah-beyaz fotoğraflarında, şehrin gayrimüslim panoraması ve Beyoğlu’nun anlatılmamış hikayeleri barınıyor. Bugün, Şahinyan’ın fotoğrafları, İstanbul’un insan hafızasını keşfetmek ve şehrin tarihi dokusunu anlamak için önemli bir kaynak olarak kabul ediliyor.
8. Dayanita Singh
1961 yılında Hindistan’da dünyaya gelen Dayanita Singh, Hindistan’da orta ve üst sınıf kentlilerin portrelerini fotoğraflayarak sanat dünyasında adını duyuruyor. Günümüzde sanat anlayışını fotoğraf sınırının dışına taşıyarak, sergilerinde çeşitli görsel ögeleri bir araya getirmeyi tercih ediyor. Görsel sanatların yanı sıra edebiyat alanında da eserler üreten Singh, fotoğrafçılığın birincil destekçisinin edebiyat olduğunu düşünüyor ve en iyi fotoğrafı çekebilmenin yolunun okumaktan geçtiğine inanıyor. İlham verici çalışmalarının sonucunda, fotoğrafçılık alanında en prestijli ödül olan Hasselblad ödülünü kazanan ilk Güney Asyalı Dayanita Singh oluyor.
Fotoğraf Köşesi

Mahalla Grevi ve kadın işçiler daha sonra birçok başka işçi eyleminin de itici gücü oldular.



Kadınların gülümsemelerinin soldurulmadığı, kahkahalarının susturulmadığı, sokaklarda keyfince gezdiği, mesleğini gönlünce icra ettiği, haklarını bağıra çağıra aramak zorunda kalmadığı günlerin yaklaşmış olması dileğiyle…
Yazarlar: Hatice Elif Tercan, Burak Cem Onan, Melike Dere, Dilba Akar, Elif Cansu Kumanlı, Zeynep Alkır